Mayıs Ayı Tatilleri – Berlin ve Hamburg
Uzun bir aranın sonunda tekrardan yazı yazma işine zaman ayırabildim sonunda. Bugün tatil Almanya’da. Mayıs ayinin 3. ve son resmi tatilindeyiz. “Oha” ünlemlerini şimdiden duyuyor gibiyim, o nedenle hemen yazayım bundan sonraki ilk resmi tatil 3 Ekim’de.
Bu tatilde evde oturacağım, bol bol oyuna vereceğim kendimi. “Brücken Tag” denilen cumayı bağlama isini de çok sevdim. Normalde burada fazla mesaileri tatil olarak kullanma gibi bir opsiyon söz konusu. Proje liderimiz sağolsun bizim yıllık izinlerimizi, fazla mesai anlayışımızı vs. duyunca ilk şoktan sonra evoline çalışanı olsak da “brücken tag” ları fazla mesailerden biriktirdiğimiz zamana sayabileceğimizi söylemişti. O nedenle yarınki iznim bir sonraki seneye ait olan o değerli 15 günlük iznimi harcamayacak.
Neyse, yazının konusu 2 önceki tatilimde ne yaptığımdı aslında. Neciple uzun süreli düşünme aşamasından sonra en mantıklı hareketin Berlin ve Hamburg’u gezmek olacağına karar verdik. Zira Necip bu civarda benim gezmediğim bütün yerleri daha önce gezmiş, onun gezmediği Brüksel ve Amsterdam’ı da ben vakti zamanında ailecek yaptığımız Avrupa seyahatinde gezmiştim. Yalnız bu düşünme aşaması çok uzun sürdü, otelleri falan 1 gece önce ayarladık, o nedenle kalacak yere normalde verdiğimizden bir hayli çok para harcadık. Zaten ulaşımda da ehliyetlerimizin Almanya’da kullanım süresi geçtiğinden bu sefer araba kiralama seçeneğini kullanamayacaktık, trene bir dünya para verecektik, yüksek otel parası da üstüne tuz biber oldu. Bir dahaki geziyi, Türklüğü ve aileden gelen alışkanlıkları bir kenara bırakıp, birazcık da olsa daha erkenden ayarlamayı düşünüyorum bu nedenle.
Gezimizin ilk durağı Berlin idi. Daha sonra da Hamburg’a geçtik. Üşengeçliğimden dolayı bu yazıyı ancak şimdi yazabildiğim için ilginç detayların çoğunu unuttum sanırım. Hemen hemen her yerde bulunabilecek belli başlı yerleri anlatma işini de yapmıyorum zaten burada. Yine de aklımdaki birkaç şeyi yazayım daha da fazla unutmadan:
Adamlar üşenmemiş koca koca taş binaları buraya getirmişler, burada tekrar inşa etmişler, gösteriyorlar. Bergama müzesinden bahsediyorum. Daha önce müzelerde bakırdı, çanaktı, sikkeydi, heykeldi bunların taşınıp başka ülkelere getirildiğine, gösterildiğine şahit olmuştum da koca bir yapının tamamen müzeye aktarıldığını ilk defa gördüm. Baya enteresan geldi.
Sesli rehberlerden anlatımı Türkçe duymak ayrı bir güzellik katıyor müze gezilerine. Tamam, biliyorum, milletçe çok müze gezen bir yapımız yok, onun için elektronik sesli rehberlerde Türkçe seçeneği yurt dışında çok nadir rastlanan bir şey (Gerçi biz gitmediğimiz için mi Türkçe rehber yok, yoksa Türkçe rehber olmadığı için mi biz gitmiyoruz o da ayrı bir konu da bunu şimdilik tartışmıyorum). Daha önce Topkapı Sarayı’nı bu şekilde gezmiştim, gezinin bana daha çok şey kattığını fark etmiştim. Bu sefer Bergama Müzesi’nde seçenekler arasına, hem de çok güzel bir anlatım ve ses ile konulmuş olan Türkçe rehberi dinledim müze gezisi boyunca. Geziden daha bir zevk aldım, hem de daha çok şey öğrendim açıkçası. Umarım bundan sonra Türkçeye elektronik müze rehberlerinde daha sıklıkla rastlayabilirim…
Hem Berlin’de hem de Hamburg’da meyve sebze pazarlarına girme şansımız oldu. Berlin’deki Kreuzberg’de (Türk bölgesi) pazar bildiğin Türk pazarı idi. Sadece para birimi Euro, geri kalan her şey aynı, aynı kalabalık, aynı pazarcılar, aynı kargaşa, aynı temizlik… Pazarın hemen hemen tamamının Türk olmasından olsa gerek bazı pazarcılar Almanca bağırma zahmetine bile girmiyorlardı. Türk mahallesine geldik, göreceğimiz pazar tabii ki Türk pazarı olacak diye düşündük bu manzara ile karşılaşınca. Daha sonra Hamburg’da 300 yıllık bir geçmişi olan balık pazarını da gördük. Orayı da ele geçirmişiz. Balığı bile bizim pazarcılar satıyor artık, o derece. Yine de burada daha bir birleşmişlik vardı, hem pazarcılar hem de müşterilerden Alman ve Türklere rastlayabiliyordunuz. Aklımda sanki Avrupa Birliği çerçevesinde pazarlarda bazı düzenlemeler yapılacaktı gibi bir şey kalmış. Ya da bizimkiler kokorecin gideceği gibi pazarların da artık olmayacağından mı korkuyorlardı, öyle bir şeydi işte, ama aklımda pazarlar ve Avrupa Birliği ile ilgili bir bağ var. Almanya’nın iki bilinen şehrinde bu pazar manzarasını gördükten ve bizim pazarlarımızdan çok da farklı olmadığını fark ettikten sonra bu korkuların yersiz olduğunu anladım.
Gezi fotoğrafları burada [edit: İdi, fotoğraf galerisini siteden topluca kaldırınca onlar da uçmuş oldu]…