HTC Touch HD ile Android 2.3 Maceraları

Perşembe, 02 Haz 2011

android

Geçen hafta sonu fırsat bulup halen kullandığım HTC HD’ye (Blackstone) Android 2.3 (Gingerbread) yükledim. Öncelikle yazayım, Android’i telefonda çalıştırabilmek demek günlük hayatta Windows Mobile’i terk edip tamamen onu kullanabileceğiniz anlamına gelmiyor, boşuna heveslenmeyin yani :). Ama bu zaman zaman açıp Android’i kurcalamayı, ya da birkaç oyun oynamayı da engellemiyor.

 

 

 

Şimdi yemek tarifi gibi bu işin nasıl yapıldığını anlatayım:

  1. Şu adresten baz olarak kullanılacak dosyaları indirin.
  2. Bir adet yeni FAT32 formatlanmış microSD kartına indirdiğiniz dosyaları kopyalayın. Bu kartı telefona takacaksınız sonra.
  3. Şu adresten system.ext2 dosyasını indirin, karta kopyalayın, var olan dosyanın üzerine yazın.
  4. Şu adresteki dosyayı indirin, zip içindeki dosyanın adını rootfs olarak değiştirin, karta kopyalayın, var olan dosyanın üzerine yazın.
  5. Şu adresten telefon için özelleştirilmiş güncel Android kernelini indirin. Arşivdeki adı zImage ile başlayan dosyanın adını zImage olarak değiştirin, onu ve adı modules ile başlayan tar dosyasını karta kopyalayın, var olan zImage dosyasının üzerine yazın, karttaki adı modules ile başlayan diğer tar dosyasını silin.
  6. Kartı telefona takıp dosya yöneticisini açın, karttaki Haret.exe’yi çalıştırın.

Bunların hepsini doğru yaptıysanız Android telefonunuzda birkaç dakika sonra açılacak.

Olası sorunlar: Her SD kart desteklenmiyor. Haret.exe yi çalıştırdıktan bir süre sonra komut satırında bir birinin peşi sıra “Waiting for SD Card” yazısını görürseniz bu muhtemelen kartınızın desteklenmediği anlamına geliyor. Kaynak sitede Class 6 ve yukarısının desteklenmediği yazıyordu, ama benim Transcend marka orijinal kartım Class 4 olmasına rağmen problem oldu, aynısının Sandisk’ini aldım, problemsiz çalıştırabildim.

Genel izlenimler: Android hazırda telefonun birçok özelliğini destekliyor; telefon edilebiliyor, SMS çalışıyor, internete girilebiliyor (sadece Wi-Fi çalışıyor; 3G, EDGE ya da GPRS’i çalıştıramadım), fotoğraf çekilebiliyor (video çekilemiyor). Ama daha önce de yazdığım gibi pek günlük hayatta kullanılabilme imkanı yok. Öncelikle sistemde bir kararlılık sorunu var. İlk başladığında bulunan şebeke, telefonun yeri değişmemesine rağmen birkaç saat sonra yok oluyor. Alet canı istediğinde kendini yeniden başlatıyor. Özellikle internet ile ilgili uygulamalarda bu kendini yeniden başlatma çok sık oluyor. Onun dışında genel olarak tepki süreleri de sorunlu, ekran efektleri örneğin takılarak ve gecikmeyle çalışıyor. Ancak bütün bu yazdığım negatif özellikler, Android Market’ten birkaç oyun indirip oynamaya engel olmuyor. Özellikle benim gibi telefon değiştirmeyi diğer sistemdeki oyunlar ve uygulamalar için düşünenler, kendilerini biraz daha bu geçici çözümle oyalayabilirler.

Sonuç: Var olan telefonumu değiştirmeye gerek kalmadan Android’in şu anki son versiyonunu kurcalama şansına sahip oldum. Bu işlemin telefonun var olan işletim sistemine ya da içindeki bilgilere zarar vermemesi, istenildiği an Windows’a dönülebilmesi de ekstra bir güzellik (ama siz yine de bu işlemlerden önce telefonunuzdaki bilgilerin tam bir yedeğini alın, ne olur ne olmaz…). Bir de daha stabil olsaydı süper olacaktı ama buna da şükür diyoruz.

Kaynaklar: Öncelikle kullandığım ilk kaynak, xda-developers sitesi oldu, her şeyi forumlarındaki şu sayfa başlattı. Yazıyı okuyup siz de denemek isterseniz güncel dosyalarla çalışmak daha mantıklı olabilir. Şu adreste system.ext2 dosyalarının, bu adreste rootfs in, şu adreste Android kernelinin güncel versiyonlarını bulabilirsiniz.

Edit: Ölü linkler nedeniyle youtube’da bu konuyla ilgili bulduğum başka bir kaynağı ekliyorum:

Bilgisayar , , , ,

Askerlik Erteleme Maceralarım – Özet

Pazar, 13 Mar 2011

Tiroit bezi problemi olup geçen sene askere giden bir arkadaşın anlattıkları üzerine 7 yıldır tiroit bezi olmadan yaşayan biri olarak gerçekten askerliğe elverişli olup olmadığımı öğrenmek istedim. Bunun için geçtiğimiz haftalarda 10 gün boyunca Türkiye’deydim. Haydarpaşa GATA’daki kontroller sonucunda sağlık kurulu 1 yıl sevk ertelemesi kararını verdi. Bu da tiroit bezi alınmış kişilerin askerliğe elverişsiz olarak kabul edildiği, ancak 1 yıl sonra beni tekrar kontrol etmek istedikleri anlamını taşıyor. Tabii burada herkesin aklına aynı soru geliyor: “Tamamen alınmış bir tiroit bezi yerine seneye kadar yenisi mi çıkmış olacak da tekrar kontrol istiyorlar?” Bu sorunun cevabı herkesin malumu. Ancak askeri hastaneler hemen ilk seferde askerliğe elverişli değildir demek istemiyorlar, sahte rapor çeteleri nedeniyle yoğurdu üfleyerek yiyorlar muhtemelen. Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre de zaten benimki gibi tiroit bezi problemlerinde ikinci seferde çürük raporunu veriyorlarmış.

Sonuç olarak aldığım bu sevk ertelemesi, Almanya maceralarımı beklenenden önce sonuçlandırmama sebep olabilir. Zira burada bulunmamın Almanya’ya ilk gelirken olmasa da şu anki başlıca sebebi dövizli askerlik için gün doldurmak idi. Bir dahaki kontrolde sağlıklı bulunup askere alınmayacağımın garantisi yok elbette, ama bunun için o zamana kadar mevzuatın değişip bu hastalığın artık askerliğe elverişlilikte bir sorun oluşturmayacağının belirtilmesi gerekiyor. Bunun ihtimali de yine sağlam kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla yok denecek kadar az. Diğer taraftan dönüşüm, diğer güzellikler bir yana, bana kariyer anlamında belki 1 sene kazandıracak.

Not: Bu yazıyı yaklaşık iki hafta önce hazırlamama rağmen biraz daha ayrıntılı anlatma hevesim nedeniyle bekletip duruyordum. Sonunda pes edip özet de olsa bir şeyler postalamak istedim siteye. En iyisi ayrıntıları yazabilirsem daha sonra yazmak olacak.

Ivır zıvır , , ,

eminsenay.com.tr Yayında

Perşembe, 17 Şub 2011

Uzun zamandır yapmak istememe rağmen üşengeçliğimden ancak kurtulup www.eminsenay.com.tr alan adını da kiraladım. Basit bir URL yönlendirmesi ile artık o da buraya yönleniyor.

Site

İşini Ciddiye Almak

Pazar, 30 Oca 2011

Birkaç ay önce Karstadt’tan bir bot almıştım. Yaklaşık 1 ay kadar karda kışta giydikten sonra ilk yağmurlu havada su koyuverdi. Cidden, sağ ayak daha belirgin olmak üzere ön alt tarafından su alıyordu. Ertesi gün tekrar denedim, yine su aldı. Bot sözde özel, kesinlikle su almayan bir maddeden yapılmıştı, su almamasına rağmen hava alıp ayağın rahat etmesini sağlıyordu. Bu nedenle aldığım mağazaya geri gidip ayakkabıyı iade etmek istediğimi söyledim (ki aslında su almasa ben onu daha birkaç yıl beğenerek giyerdim, modelini falan sevmiştim, ayrıca hava alma ve rahatlık iddiaları doğruydu).

Mağazadaki yetkili kişi başta biraz mırın kırın etmesine rağmen daha sonra botu kabul etti, incelenmesi için bir yerlere göndereceğini, bu işlemin 3 – 4 hafta süreceğini, o süre içinde beklemem gerektiğini, beni gelişmelerden haberdar edeceklerini söyledi. Bu arada ayakkabının kutusunu ve bütün etiketlerini fişi ile birlikte saklamış (atmaya üşenmiş diyelim) olmam burada çok yardımcı oldu. Zaten böyle bir durumda ürünü orijinal fişi olmadan kabul etmiyorlarmış. Ama etiketlerin üzerindeki su geçirmez ifadeleri işimi kolaylaştırdı, onları göstererek hemen verebildim. Yoksa o modeldeki botlarının hepsini sattıkları için işim daha zor olabilirdi.

Neyse, buraya kadar yazdıkların zaten olağan şeyler, her yerde karşılaşılabilecek durumlar yani aslında. Ama bundan sonrası işini ciddiye alan insanların baş rolünü oynadığı bir olay.

Beklenilen üzere birkaç hafta sonra mağazadan konuyla ilgili telefon ettiler. Çok ayrıntı vermeden şikayetimin yerinde görüldüğünü ve başka bir bot vereceklerini ya da botun fiyatı kadarlık hediye çeki alabileceğimi söylediler. Ertesi günü gittiğimde durumu açıkladılar:

Şimdi bu çalışan bana botun test için bir yere gönderileceğini söylemişti ya, orası mağazanın kalite kontrol departmanıymış (bilmeyenler için Karstadt, Almanya’nın YKM benzeri zincir mağazalarından biri, birçok şehirde şubesi bulunmakta, o yüzden böyle bir departman kurabilmişler). Adamlar cidden ayakkabının su alıp almadığını test etmişler. Hem de ne test: Her bir teki 4 ayrı teste tabi tutmuşlar. Her testte su seviyesini biraz daha yükselttikleri bir kabın içinde ayakkabıyı yarım saat bekletmişler, sonucuna bakmışlar. Ayakkabı üreticisinin iddialarını da göz önünde bulundurarak ayakkabının bu testlerin tamamından su almadan geçmesi beklenirken ayakkabılar üçüncü testten itibaren su almış. Bu nedenle şikayetimi haklı bulmuşlar. Daha da ilginci bütün bu yazdıklarımı, ayakkabı ve su geçirmez etiketlerinin fotoğrafları ile birlikte rapor haline getirmişler, Nürnberg Karstadt’taki ilgili kişiye göndermişler.

İlgilenenler raporun bir kopyasını şurada bulabilirler (İsimler, imzalar ve ayakkabı fiyatını sildim).

Sonuç 1: Botun fiyatı kadarlık bir hediye çeki aldım. Hediye çekinin son kullanma tarihi olmadığı, mağazada da ileriki günlerde alacak bir şeyler bulabileceğim neredeyse kesin olduğu için bunu kabul ettim, illa parayı geri alayım gibi bir zorlamam olmadı.

Sonuç 2: İşlerini ciddiye alarak, tüketicinin isteği üzerine bu tarz şikayetlerle ilgilenen bir bölümün olması bir mağaza için çok güzel. Ama artık bu ülkedeki standart insan tipinden midir bilinmez, çok ağır ilerledi bu işlem. Bir de daha hızlı olsalar süper olacak.

Sonuç 3: Hala yeni bir bota ihtiyacım var. Bu aralar bot için artık sezon sonu olduğundan fiyatlar uygun ama güzel bir şey bulmak o kadar da kolay değil sanırım. Daha çok bakınamadık ama baktığımız yerlerde pek bir şey yok gibiydi. Artık bir süre daha emektarlar botumla idare edeceğim.

Ivır zıvır , , , , ,

Güncelleme – Ocak 2011

Pazar, 16 Oca 2011

Efendim son yazımdan bu yana yine boş durmadım. Acısıyla tatlısıyla aklımda kalanlar şöyle:

Projemin yıl sonu toplantısında uzunca bir sunum yaptım. Tia-Portal’da yaptığım geliştirmelerin otomasyon sisteminin performansına ne derece etkisi olduğunu çeşitli projeler aracılığı ile test etmiştim. Öncelikle bunu sundum. Daha sonra da geliştirilen her bir özelliğin o sırada açık bulunan herhangi bir projede kullanılıp kullanılmadığını anlamanın yöntemlerini ve bu özelliklerin projelerde nasıl aktive edilebileceklerini anlattım. Firmware tarafında çalışan ezici çoğunluk da benim Tia-Portal’da geliştirdiğim özellikleri cihazlara kazandırmak için uğraşıyorlar. Bir yıldır üzerinde çalıştığımız özelliklerin sisteme neler kattığını açıkça görebilmek onları da mutlu etti. Bir kısmı da özelliklerin aktive edilme yollarını birinci elden öğrendikleri için memnundu, bu sayede istedikleri testleri daha rahat yapabileceklerdi. Bu sunumun bana da faydası oldu. Almanya’daki ilk sunumumu Almanca olarak yapmış oldum. Projenin genelinden farklı bir konumda çalıştığım için yüzümün tanınırlığı diğer kişilere oranla daha az idi, sunum sayesinde bunu arttırdım. Ayrıca evosoft ve evoline’a projem hakkında anlatabileceğim bir şeyim olmuş oldu. Hakkımdaki olumlu izlenimlerin artmasının bir gün bana faydası olacağı inancındayım. Ayrıca sunumun bir diğer faydası ise normalde çok fazla ilgilenmediğim performans ile ilgili değerlere daha hakim olmamı sağlamasıydı.

Geçtiğimiz günlerdeki bir diğer olay da Selin, İrem ve Mertcan ile yaptığımız İtalya gezisi idi. Gezinin Roma ayağında Buğra ve Necip de zaman zaman bize eşlik etti. Şirketteki hemen herkes bu süre içinde tatile çıktığından ve belki de alışkanlıktan bu sene izin günleri açısından pek bir faydası olmasa da Noel haftasını yine tatilde geçirdik. Başlangıcı biraz sıkıntılı oldu, Milano’ya gecikmeli inince Sixt’in arabamızı başkasına vermiş olduğunu öğrendik. Uçuş numarasının daha önceden bildirilmemesi durumunda Sixt ofisleri rezervasyonda belirtmiş olduğunuz saatten sonra en fazla 1 saat içinde arabayı almanızı bekliyormuş, bunu da acı bir şekilde tecrübe ettik. Peugeot 308 sınıfı bir araç rezerve etmiştik, içine biraz zor sığdığımız bir Fiat Panda ile yetinmek durumunda kaldık. Belki İtalya şehir trafiğinde aracın küçüklüğü iyi bile oldu ama herhalde yine bir tercihte bulunacak olsam bugün de daha büyük bir aracı tercih ederdim. Geziye 25 Aralık’ta Milano’da başladık, sırasıyla Venedik, Floransa, Pisa, Siena, Roma, Pompei ve Napoli’yi gezdik, 2 Ocak’ta da Roma’da bitirdik. Şehir gezileri, en azından Avrupa içindekiler bana artık o kadar da zevk vermiyor. İlk başlarda epey hevesliydim ama artık içinde güneş, deniz ve dalıştan en az birinin olduğu tatilleri daha çok sevdiğimi fark ettim. Yine de tam o sıralarda -15 leri görmüş olan Nürnberg’de kalmaktansa sıcak denizlere inmiş olmak güzeldi.

Geziyle ilgili birkaç anı da şöyle:

  • Bir keresinde hava alanında aynı uçağa binecekken karşılaştığım Çağıl ile bu sefer de Coloseum’da karşılaştık. Bu nedenle kendisini bundan sonra beklenmedik yerlerde karşılaştığım arkadaşım olarak hatırlayacağım :).
  • Aslında Napoli ve Pompei gezinin orijinal planına dahil değildi. Daha sonradan Roma’da gezilecek yerler erken bittiğinden plana son gün dahil oldu. İyi de oldu, bu sayede içimizdeki oraya ait merakı da gidermiş olduk. Yalnız Napoli tam anlamıyla varoş bir şehir imiş, insan şehirde bulunduğu sürece kendini tam güvende hissetmiyor. 1 Ocak’ta gitmek de işin tuzu biberi oldu, açık bir pizzacı bile bulamadık, İtalya’nın pizzasıyla en ünlü şehrinde pizza yiyememiş olduk.
  • Gezinin ayarlamalarını yapan kişi olarak kendimi daha bir sorumlu hissettim. O nedenle diğer gezilerime oranla mental açıdan daha az bir rahatlama oldu. Aklım da o sırada Türkiye’de idi (sonraki paragrafta nedeni var), bu da bir etken olmuş olabilir.
  • Yılbaşına Roma’da girdik. Çok etkileyici bir havai fişek gösterisinin yanında sokaklarda da o kadar çok patlayıcı kullanıldı ki gözlerinizi kapatsanız kendinizi cephede hissedebilirdiniz.
  • Gezilerde normalde yürüyüş sırasında harita ihtiyacı olduğu zaman şu ana kadar Tomtom’u kullanıyordum ama açıkçası kendisinden çok da memnun değildim. Aklımda hep çevrimdışı Google haritalarını kullanan bir uygulama kullanmak vardı ama o zamana kadar bu işi Windows Mobile’da yapan bir uygulamanın varlığından haberdar değildim. Sonunda geziden bir gün önce böyle bir uygulamanın varlığından haberdar oldum. Ücretsiz uygulamanın adı NaviComputer, sitesi de şu. Sitede bilgisayara kurulup istenilen haritayı indirmenizi sağlayan bir uygulama da var. Uygulamada varsayılan olarak opensteetmap haritalarını indirme seçeneği açık olarak geliyor, Google gibi diğer harita siteleri için ne yapılması gerektiğini şu adresten öğrenebilirsiniz.

Bu güncellemenin son olayı maalesef pek hoş bir haber değil. Yaklaşık 1 aydır durumu çok iyi olmayan dedemi 3 Ocak’ta kaybettik. Kendisi epeydir hastaydı, bir dizi diğer problemin yanında solunum ve dolaşım sıkıntıları vardı. 20 gün kadar hastanede kaldı, ancak hastanenin çabaları da bir yere kadar yardımcı olabildi. Haberi alır almaz Denizli’ye gittim. 9 Ocak’a kadar oradaydım, sonra da tekrar Almanya’ya geri döndüm. Hastaneye giriş yapıldığı andan itibaren doktorumuz her şeye karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini söylemişti, yani beklenmedik bir son değildi bu. Yine de insan üzülüyor.

Be seferlik de bu kadar…

Bilgisayar, Ivır zıvır , , , , , , , , , , , , , , ,

Fabrika Teslim Araba Satın Almak

Cumartesi, 11 Ara 2010

Audi_2

Birkaç hafta önce teyzemlerin Audi A3’lerini fabrikasından almaya gittik. Audi’nin burada böyle bir imkanı varmış. Belli bir ücret karşılığında aracın üretildiği fabrikanın bulunduğu Audi yerleşkesine gidip müze ve fabrika gezisi yapmak, bütün gün yiyip içip sonrasında arabayı teslim almak mümkünmüş. Detaylar şu adresten okunabilir.

Bu gezi benim için birkaç şekilde aklımda kalacak. Öncelikle şirketlerin böyle bir imkan sunarak müşterinin arabasını kullandığı ilk günden itibaren arabayla bütünleşmesini sağlamaya çalışmaları epey hoşuma gitti. Arabayı teslim almadan önceki yaklaşık 45 dakikalık arabaya özel bir tanıtım da daha kullanmadan arabanın tanınmasını, özelliklerinin öğrenilmesini sağlıyor. 

s7_300Diğer bir nokta da Audi gibi bir fabrikanın üretim bandını görmüş olmam. Gezdiğimiz kısımda motor üretimi yapılmıyordu, boya kısmı da bir video ile tanıtıldı. Onun haricinde arabanın ham metal halinden nasıl olup da şekillendiğini, motor ile nasıl buluştuğunu ve tamamlandığını görme şansımız oldu. Teknolojinin muhtemelen en son imkanları kullanılarak üretim yapan makinelerin çalışmasına da yakından şahit olduk. Gerçekten o kadar cihazın birbirleriyle ve insanlarla uyumlu bir şekilde nasıl çalıştığını görmeden üretim hakkında tam anlamıyla bir fikir sahibi olmak çok zor.

devices-network-screen-1150Gezinin benim için son önemli noktası da sonunda şirkette üzerinde çalıştığımız yazılım ve donanımların kullanılıp nasıl bir sonuç çıktığını görmüş olmaktı. Genellikle çok spesifik konular üzerinde çalışıyoruz, o nedenle o kadar uç bir noktadan bakınca arkaya yaslanıp genel bir resmi hayal etmek biraz zor olabiliyor. Bu gezi o büyük resmi görmemde de yardımcı oldu. Gerçi Audi duyduğum kadarıyla o fabrikasında SIMATIC kullanmıyormuş. Benim de üzerinde çalıştığım yazılım ve donanımların büyük bir çoğunluğu daha piyasaya sunulmadı. Ancak yine de onlarla da aynı sonucun (hatta muhtemelen daha da iyisinin) ortaya çıktığını ya da çıkacağını biliyorum.

Günün birinde siz de araba satın alırken böyle bir imkana sahip olursanız bunu hiç düşünmeden kullanın derim.

Ivır zıvır , , , , , , ,

Akrabalık Terminolojisi

Pazar, 26 Eyl 2010

Hangi akrabama ne denildiğini hep unutmuşumdur. Teyze, amca falan sorun değil tabii de işler elti, bacanak gibi terimlere gelince hep afallıyorum. Birçok kişinin de benzer sorunlar yaşadığından eminim. Bu yüzden aşağıdaki akrabalık ağacını hazırladım. Ctrl + Fare tekerleği ile resmi büyütüp küçültebilirsiniz.

Bu ağaçta elti ve görümceyi göstermek mümkün olmadı. Onlar için de bu resmi azıcık modifiye edip kadın merkezli bir ağaç hazırlamak lazım. Üşenmezsem onu da eklerim yakında.

akrabalik

Not: Aslında büyütünce bozulmasın diye resmi svg olarak eklemek istemiştim ama wordpresste bu işin o kadar kolay olmadığını fark ettim. O yüzden onu da zip olarak ekledim.

Not2: Şemayı dia ile hazırladım. Alışması biraz zaman aldı ama sonunda becerebildim. İlgilenen olursa bir mail atarsanız orijinal dosyayı da gönderebilirim.

Ivır zıvır , , , , , , , , , ,

Neden Hayır Diyorum?

Cumartesi, 04 Eyl 2010

Biliyorsunuz son günlerin en çok konuşulan konusu referandum. Ben de daha sonra neden “Hayır” dediğimi hatırlamak için buraya bir şeyler karalayayım dedim. Asıl amacım kimseyi “Hayır” demeye ikna etmek değilse de bu yazıyı okuyup “Hayır” demeye karar veren olursa da bunu sadece mutlulukla karşılayabilirim.

Öncelikle birçok hayır diyen gibi benim derdim de yargı ile ilgili değiştirilmek istenen maddelerle. İktidara karşı olup çeşitli davalardan ne ile suçlandığını bilmeden aylarca mahkum olanlar, terfi etmesin diye istenilen zamanlarda haklarında yakalama emri çıkarılan, sonra anlaşma sağlanınca bir anda haklarındaki emir kaldırılan askerler ve benzeri olaylar zaten yargının fazlaca bir şekilde siyasallaştığını gösterir durumda. Bütün bu olan bitenin yanında bunların olma sıklığını arttırma olasılığı olan herhangi bir hareketi desteklemem mümkün değil. Yargıyla ilgili değişen maddelerden sonra hemen bir anda yargının geri kalanının da iktidar yanlısı tutum içine gireceğini düşünmüyorum ancak zaman içinde böyle olacağını düşünmemem için herhangi bir sebep yok. İktidarın yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu düşünmem bu şüphemi daha da arttırıyor.

Geri kalan maddelerin hatırına evet denemez mi tarzındaki bir soruya da “hayır” diyorum. Çünkü bu maddeler, iktidarın diretmesi olmasa idi zaten hiç referanduma gelmeden mecliste ezici bir çoğunlukla kabul edilecekti. Muhalefet partilerinin paketi ayırma konusundaki isteklerini iktidar olumsuz karşıladığı için bu gerçekleşemedi. Yine iktidarın diretmesi olmasaydı referanduma sunulan maddeler paketlere ayrılacak ve insanların istedikleri paketlere “evet”, diğerlerine de “hayır” demesinin yolu açılmış olacaktı. Bu da yine kendi görüşüme göre yargıyı etkileyen maddeler haricinde halkın değişikliğe büyük bir çoğunlukla “evet” demesini sağlayacaktı. O nedenle bu yöndeki değişikliklerin eninde sonunda anayasaya gireceğini düşünüyorum.

Hiç hoşuma gitmeyen başka bir durum ise iktidarın referandumu resmen pazarlama stratejileri kullanması, bir bakıma insanları koyun yerine koyması. Önce bütün “hayır” diyenleri aynı kefeye koyarak halkın nefretini kazanmış gruplara duyulan tepkiyle “evet” oyunun artması taktiğini kullandılar. Aynı zamanda “hayır” diyenler bir anda darbe yanlısı oldu onlara göre. Anayasadaki ilgili maddeyi kaldırarak darbecilerin yargılanmasının önünün açıldığı söylense de okuduklarım kadarıyla bunun hala bir kesinliği yok. Sadece bunu istedikleri yöne çekerek darbeye duyulan antipatinin “evet” oylarını arttırmasını istediler. Yine evetçilerin aralarından dini bu işe alet etmek isteyenler oldu. Sonuçta asıl amacın yargıyla ilgili kararları da geçirmek olduğu baştan belli olduğu halde diğer maddelerle insanların gözünü boyamak istediler, halen de bunu gerçekleştirmeye devam ediyorlar.

Bütün bu sebeplerden dolayı, referandumdaki oyum “Hayır” olacak. Ancak oyumu kullanabileceğim aslında halen kesin değil. Yüksek Seçim Kurulu’nun internet sitesinde İstanbul’da oy kullanmam gerektiği yazıyor. Bense tatilim boyunca İstanbul’a uğramayacağım. Yurtdışında yaşadığım için aslında giriş sırasında havaalanında oy kullanabileceğimi düşünüyordum. Halbuki bunun için konsolosluğa gidip adres kaydı yaptırmam gerekiyormuş. Daha önceden askerlik ertelemesi, pasaport uzatma gibi sebeplerden dolayı konsolosluğa birkaç sefer gitmiştim. Bu gidişlerim sırasında benden istenen belgelerin arasında Almanya’daki ikametgahım da vardı. Yani aslında Almanya’da yaşadığım çoktan belliyken ve kayıt altına alınabilecekken anlaşılan konsolosluktaki farklı sistemlerin birbirinden habersiz yürümesi nedeniyle bu zamana kadar kaydım yapılmamış. Geçenlerde askerliğimi erteletirken kaydımı da yaptırdım. Kaydımı yapan görevlinin artık havaalanında oy kullanabileceğimi söylemesine rağmen Yüksek Seçim Kurulu’na göre halen İstanbul’da oy kullanmam gerektiği yazıyor. Diğer bir sorunum uçağımın sabahın beşinde İzmir’e inecek olmasıydı ancak sonradan öğrendiğim kadarıyla sandıklar 24 saat açık oluyormuş. Gittiğimde her şekilde şansımı deneyeceğim. Oyumu kullanıp kullanamadığımı tekrar buraya yazarım.

Yazıyı güzel bir şekilde bitirelim:

Güncelleme: Oy kullanamadım. Tam da tahmin ettiğim üzere listeler güncellenmediği için sandıktaki görevliler ancak İstanbul’daki bir okulda oy kullanabileceğimi söylediler. Bunun üzerine bu sistemin çok iyi çalışmadığını, ancak onların da yapabileceği bir şey olmadığını söyleyerek valizlerimi almak üzere banda doğru yol aldım.

Ivır zıvır , ,

Aklımda Ne Vardı Benim?

Pazar, 25 Tem 2010

Başlıktaki soruyu hemen hemen her gün kendime soruyorum. Özellikle hafta içleri yatmak üzereyken aklıma gelenleri (nedense hep yatmak üzereyken aklıma süper fikirler geliyor) devamlı sonraki akşamlarda daha uygun bir vakitte yapmak için bırakıyorum. Sonraki akşamlarda da ne yapacağımı unutuyorum ama nedense bir şeyler yapacağım aklımda kalıyor, o yüzden evin içinde kendime bu soruyu sorarak aval aval geziniyorum (mecazi anlamda, deli değilim yoksa 😉 ).

Neyse, uzun zamandır gecenin bir yarısı aklıma gelenlerden biri de buraya yeni bir yazı yazmak idi. Hayatta pek de sık olmayan şeyler oldu en son yazımdan bu yana geçen zamanda. Onun dışında normal sayılabilecek ama yine de buraya yazmak istediğim birkaç olay daha var tabii.

iremMertcanÖncelikle İrem’i Mertcan’la evlendirdik. 3 + 1 gün süren düğün bittiğinde kimsenin düğün lafını duyacak hali kalmamıştı herhalde. Son anda eklenen imam nikahı ile başlayan düğün merasimleri kına gecesi ve yemekli nikah ile devam etti, düğün ile son buldu. Yandaki fotoğraf da düğünden. Her düğünde yaşanılabilecek sıkıntılar haricinde bir sorun olmadan atlattık. Canım kardeşime ve eşine tekrardan bir ömür boyu mutluluklar diliyorum :).

Bu arada düğün için Türkiye’ye gittiğimi yazmama gerek yok herhalde. 1 hafta öncesinden gidip hazırlıklara elimden geldiği kadar yardım ettim (bolca şoförlük yaparak), düğünden sonraki salı günü de geri döndüm. Birkaç gün denize girme şansım da oldu ancak 3 yıldır hayalini kurduğum güzel bir deniz tatilini bu sene de yapamadan geri döndüm. Yıl sonuna kadar 10 gün daha izin hakkım var ama deniz tatili yapabileceğimden pek umudum yok. Artık önümüzdeki seneye inşallah diyorum.

Yeri gelmişken Selin’in Lufthansa ile yaşadığı tatsız olaydan da bahsedeyim: Selin, dersleri ve işi nedeniyle düğüne çarşamba günü gelebildi, pazar günü de geri döndü. Ama az daha Lufthansa’nın fazladan bilet satması yüzünden gelemiyordu. Bu da aslında başka bir yazı konusu, uzun uzun saydırmak istiyorum buradan Lufthansa’ya, o yüzden ayrıntıya girmeden geçiyorum şimdilik. Yine de “Aklımda ne vardı benim?” diyerek hiç hatırlayamama ihtimaline karşılık şu iki linki vereyim.

Şimdi biraz daha başa döneyim. Ege düğünlerinde adettendir, düğün sonunda zeybek oynanır. Başka istek gelmediği sürece gelin ve damat, daha sonra da yakın akrabalar harmandalı oynamaya kaldırılır, oynamak neredeyse zorunludur. Ben de  bu sebepten dolayı epeydir harmandalı öğreneyim istiyordum, sahneye çıkmak zorunda kalırsam mal gibi kalmayayım ortada diye. Nürnberg’de tabii zeybek öğretecek birisini bulmak pek mümkün değil. Selin de bir arkadaşı aracılığıyla Münih’te bir şeyler buldu ama kim gidecek, ne sıklıkla gidecek diye düşündüğümden “Ben bunu kendim öğrenirim” dedim. Hakikaten de çalışınca oldu. Aşağıdaki videoya baka baka az bir şey öğrendim, çıktığımda az çok oynuyormuş havası verebildim.

Edit: Youtube videosu uçmuş, yeni eklesem o da uçar belli olmaz; siz en iyisi youtube’da “Harmandalı Öğreniyorum” yazıp ona göre artık ne çıkarsa oradan bakın.

Sonuç da bu oldu:

EminHarmandali

Tekrar güncel olaylara dönüyorum. Uzuuun zamandır bir bilgisayarwall3-800x600 (daha) almayı düşünüyordum. Şu an bu yazıyı yazdığım dizüstüm 4 yıldır çekiyor kahrımı, diğer bilgisayarım Mac Mini sayesinde Mac OS X ile de tanışmış oldum, kendisini severek kullanıyorum. Ancak her ikisi de Intel ekran kartına sahipler ve bu nedenle eski oyunları bile oynatmıyorlar. Gerçi oyun oynamak için PS3 almıştım geçenlerde ama strateji olsun RPG olsun bol klavye kullanılan oyun türleri için PS3 maalesef çok uygun bir ortam değil. Ha bir de tabii yine yeni teknoloji merakım da yok değil, dizüstüme Windows 7 kuramadım, Mac in sabit diski de kendine ancak yetiyor. Zaten bir de zamanında Starcraft 2’nin geliştirildiğini duyduğumda “Bu oyun bana bilgisayar aldırır” demiştim, o olmasa Diablo 3 aldıracaktı zaten. Sonunda Starcraft 2’nin de yakında çıkacağını duyunca araştırmalarımı biraz daha yoğunlaştırdım. Önce dizüstü bilgisayarımı yenileyeyim demiştim ama sonra bundan vazgeçip bir kasa almaya karar verdim. Döndüm dolaştım yine Dell’in bir modelini (D00SX704) beğendim, sipariş ettim, gelmesini bekliyorum. Gönderim sistemleri çok yavaş ama yapacak bir şey yok. Bu arada ilk defa da AMD kullanmış olacağım. Unutmadan yazayım, günün birinde Dell’den bir sipariş verecek olursanız internetten mutlaka indirim kuponu arayın. Kampanyada olduğu için 380€ ucuzlamış bu kasayı internetteki 10 dakikalık araştırmam 50€ daha ucuzlattı. Dizüstü bilgisayarımı da bu sayede 750$ daha ucuza almıştım. Hatta siparişimden sonra Dell’in bana gönderdiği %10’luk kupon kodunu da buraya yazayım, bu aralarda Dell’den bir şeyler almak isteyen olursa kullansın (31 Temmuz’a kadar geçerli): V3Z7?$TGFHRQL7

İşte de keyfim yerinde bu aralar. Bana yetişemedikleri için yaptığım işin hızını düşürmek zorunda kaldım, rölantide çalışıyorum. Ayrıca birkaç gün önce şu anki çalışma modelimin 1 yıl daha devam edeceğini öğrendim. Yani yine PROFINET yeniliklerinin test edilebilmesi için gerekli olan mühendislik sistemini geliştirmeye devam ediyor olacağım. Şansım mı yaver gidiyor bu konularda bilmiyorum ama Almanya’ya geldim geleli çalıştığım projeler neredeyse her zaman türünün ilk örneği oldu. Bu da insana çalışmak için ayrı bir heves veriyor. Tek problemim şu anki işimi yanımda Türkiye’ye götüremeyecek olmamın verdiği küçük rahatsızlık. Ama zaten yaklaşık 2 yıl daha Almanya’da çalışmaya devam edeceğimden bunu şu an için o kadar da büyük bir sorun olarak görmüyorum.

İşte geçen haftanın bir diğer konusu ise hata kayıt sistemimizdi. Sisteme 1 milyonuncu kaydın düşmesini bekledik. Her ne kadar daha sonradan bu 1 milyon numaralı kaydın sistemde gerçekten 1 milyon kayıt bulunduğunu göstermediğini anlamış olsam da yine de birkaç gün heyecan yaptık, kime gidecek bakalım bu kayıt şeklinde konuştuk. Bu arada sistemi Siemens’in birçok projesinin yoğun bir şekilde kullandığını ve yıllardır açılan kayıt sayısının toplamının belki 1 milyon tane olmasa da yüzbinlerle ifade edilecek bir miktarda olduğunu söylemek gerek. Merak edenler için de sistemin Clearquest tabanlı olduğunu da yazayım.

Az daha unutuyordum. Bir dünya kupası daha geçti hayatımızdan. Ben de Almanya’da bulunduğum süre boyunca birkaç maç seyrettim. Maçları tahmin ettiğiniz gibi projektörümden yaptım diyecektim ki projektör aldığımı buraya yazmadığımı fark ettim. Hemen onu da araya sıkıştırayım:

DSC02863Şubat ortasından bu yana bir projektör sahibiyim. Panasonic AX200E modelin adı. Buğra sayesinde birkaç yıl önce tanışmış olduğum projektör keyfini artık evde yaşıyorum, oyunları büyük ekranda oynuyor, filmlerimi de burada seyrediyorum. Kendisine bir de Ikea’dan raf aldım, Playstation ve oyunlar ile birlikte oturma odasının uygun bir yerinde duruyorlar. Alttaki çekmeceden çıkan kablo da bilgisayara gidiyor film ihtiyaçları için. Teoride işi bittiği zaman kabloyu kaldırıp çekmeceye koymak, ortalıktaki kablo karmaşasını azaltmak da mümkün. Çekmeceleri aynı zamanda konsolun bilumum kontrolörleri vs. için de kullanıyorum. Neden LCD ekran değil diyenlere ben de zamanında öyle düşünüyordum ama ekran boyutunu görünce fikrim değişti diyorum. Bir diğer sebep de bu aleti dönerken Türkiye’ye getirebilecek olmam, ne de olsa ekrandan daha taşınabilir durumda. Unutmadan, projektörden çok memnunum, almak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim.

Bunlar da ekrandan birkaç görüntü (Alman kanallarının internet üzerinden HD yayını sağ olsun):

DSC01654 DSC01658

Bilgisayar, Ivır zıvır , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Nürnberg ve Çevresindeki Türk Eczacı, Psikolog ve Doktorlar

Perşembe, 10 Haz 2010

Birkaç gün önce gittiğim diş hekiminde küçük bir kitapçık halinde hazırlanmış bir liste gözüme çarptı. Kitapçıkta epeydir aradığım ama derli toplu bir şekilde bir türlü bulamadığım Nürnberg’deki Türk sağlıkçıları bulmak mümkündü. Önce buraya hepsini teker teker yazayım diye düşündüm, ancak daha sonra listede bir internet sitesine bağlantı verildiğini fark ettim. Sitenin pageranke ihtiyacı var, linkini twitlemektense burada yayınlayayım dedim. (Hoş, şimdi baktım benim pagerankim de yerlerde sürünüyormuş :))

Güncelleme (08.08.2010) : Çok ilginç bir şekilde aynı işi yapan iki site daha olduğunu öğrendim dün. Bunlardan doktorlar.de gerek site tasarımı, gerekse aradığını bulma konusunda diğerlerine fark atıyor. Diğer öğrendiğim site ise doktorlar24.de.

Ivır zıvır , , , ,