arşiv

‘Ivır zıvır’ kategorisi için arşiv

Açılan ve Kapanan Sayfalar

Perşembe, 21 Şub 2013

El kırığı yazımın ardından geçen neredeyse bir yıllık sürenin ilk yarısı hayat benim için koşuşturmacalarla dolu geçti, ikinci yarısı monotona bağladı denemez ama ilk yarıya göre “normalleşti” diyelim. Bu yazının konusu ilk yarıyla ilgili.

Bu kısa sayılabilecek zamanda insanın hayatında bir sayfa kapandı, bir diğeri açıldı denir ya, ben galiba o sayfalardan birkaç tanesini hızlıca çevirdim:

  • Türkiye’ye geri döndüm. Yaklaşık 5 yıl süren Almanya maceramı sonunda bitirebildim. Özellikle de iş meselelerinden dolayı sürekli içinde bulunduğum belirsizlik, özellikle son 1,5 yılımın pek de hoş geçmemesine sebep oldu. Kısacası geri dönüşüm geç oldu, güç de oldu; ama en sonunda oldu, önemli olan da bu.
  • Evlendim. Selinle olan 7,5 yıllık birlikteliğimizi evli olarak sürdürüyoruz.
  • İşimi değiştirdim. Prensipte daha önce çalıştığım projelerden birinde çalışmaya devam ediyorum. Yani aslında işim aynı kaldı gibi oldu ama artık evo* grubundan Siemens AŞ’ye geçtim, Türkiye’de Siemens Corporate Technology bölümünde çalışıyorum.
  • Askerliğe elverişli olmadığıma dair raporumu aldım.

Bu konuların herhangi birini bile burada detaylıca anlatılmaya kalksam yine yazının sonu gelmeyecek. Ben de yazıyı bir 6 ay daha taslak halinde bırakacağım muhtemelen. Denedim yani de oradan biliyorum. O yüzden şimdilik bu kadar. Detaylara belki yine başka yazılarda girerim ama bence siz çok bir beklenti içine girmeyin derim.

Not: Bu yazı Soner’e gelsin. Bana siteyi hala takip eden birilerinin olduğunu hatırlattı çünkü.

Ivır zıvır , , , ,

Zaman Sıralaması & Yök Denklik

Perşembe, 01 Kas 2012

İşletim sistemleri dersinden, zaman sıralaması (scheduling) konusu anlatılırken öndeki kamyonun arkadaki diğer bütün arabaları engellediğiyle alakalı verilen bir örneği hatırlıyorum. Siteyle ilgili son durum da şu anda buna benziyor. Son aylardaki yaptıklarımı yazayım diye başlayan çabalarım yazıların gereksiz uzun olması ve benim sıkılıp bırakmamla son buluyor bu aralar. O nedenle de daha güncel küçük şeyleri yazamamaya başladım.

YÖK denklik birimi ile ilgili düşündüklerim de bunlardan biri. Aylarca bir tane dandik denklik belgesini hazırlayamamaları bir yana, telefonlara kesinlikle çıkmıyor olmaları, Ankara’ya ofislerine gitmeden işinizi halledememenize sebep oluyor. Detaylara girip yine sıkılıp bırakmama sebep olabilir, o yüzden teker teker sorunu anlatmak yerine doğrudan sonuca bağlayıp Selin’in de bugün paylaştığı gibi denklik birimine ben de İsmail YK’dan güzel bir şarkı gönderiyorum.

Ivır zıvır

El Kırığı 2

Pazartesi, 23 Nis 2012

Geçen yazımda el kırığımı güzelce anlatmıştım. Son durum şu şekilde:

  • Ameliyattan 4 hafta sonra çekilmiş olan vidalı röntgen fotoğraflarımı aldım:

  • Havaalanında ötme olayı tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından söylendi, hatta oran verirsem %50 falan bile diyebilirim. Geçen haftasonu ilk defa test ettim, Nürnberg Havaalanı’nda ötmedim, dönüşte İstanbul Atatürk Havalimanı’nda öttüm. Basit bir elle üst aramasından sonra bıraktılar; hiç vidaymış, ameliyatmış anlatmaya gerek olmadı.
  • El hareketlerimde hiçbir problem yok. Hatta fizik tedaviye başlamadan elimi yumruk yapabiliyordum, o nedenle fizik tedavide sadece ameliyat izinin elastikiyetinin sağlanması üzerine çalışıldı (Daha Türkçesi: Fizyoterapist ameliyat izlerimi mıncıkladı). Şu anki el fotoğraflarımı da koyayım (10 dakika önce çektim):

  • Ameliyat izlerinin birinin altında biraz şişlik kaldı. Onun tam olarak eski haline dönmeme olasılığı var. Ama bu sadece estetik bir problem, inmese de ölmem yani:

Ivır zıvır , , , , , , ,

El Kırığı

Perşembe, 08 Mar 2012

Efendim yaklaşık 1,5 yıldır arkadaş grubuyla cuma akşamları yeterli sayıya ulaşabilirsek halı saha maçları yapıyoruz (ya da yapıyorduk mu desem?). 17 Şubat’ta yine böyle bir maçta arkadaşla çarpıştık ve sağ elimin üstüne düştüm. O nasıl bir düşüşse öyle 3 kemiğimin kırılmasına sebep oldu.

Aslında düştüğüm an bir kütürtü duymuştum. Elimin acısı da herhangi bir burkulma acısından farklıydı ama ben yine de herhalde yediremediğimden, bir de kırığın daha fazla acıya sebep olacağını sanmamdan ilk anda bağlarla alakalı bir problem olduğunu düşündüm. Neyse, maçı bıraktım tabi. Maç bitince eve bıraktı arkadaşlar sağolsunlar. Eve girer girmez ağrı kesici içip yattım. Ertesi gün baktım elin acısında bir azalma yok, ayrıca şişiyor, bir ağrı kesici daha içip hastaneye gittim. Cumartesi tabi, o yüzden acilde birkaç saat beklemenin ardından sıra bana geldi, durumu anlattım. Çekilen röntgenler aşağıda:

Röntgenlerde de görüldüğü üzere işaret, orta ve yüzük parmaklarımın tarak kemiklerini kırmışım (içine etmişim mi desem?). Doktor ertesi gün el cerrahının hastaneye uğrayacağı saatleri söyledi, o saatte tekrardan hastaneye gelmemi istedi. Cerrahın daha sonraki adımlara karar vereceğini söyledi. Bir de elimi geçici olarak alçıya aldı.

Ertesi gün cerrahı görmeye gittim. Kendisi çözüm olarak ameliyat önerdi. Kırık parçaların üst üste durduğunu, o an elimin olması gerektiğinden yaklaşık 1 cm daha kısa olduğunu, aynı zamanda kırık kemiklerin eksenlerinin kaydığını anlattı. Yani örneğin elimi yumruk yaptığımda parmaklarım üst üste gelebilirmiş. Ameliyatsız bir alçının bu sorunları çözmeyeceğinden, aynı zamanda kemikler ameliyatlı bir çözüme oranla daha uzun sürede kaynayacağından o süredeki hareketsizlikten dolayı elimin alçı çıktığında kaskatı kalabileceğinden bahsetti.

Ertesi gün öğleden sonra ameliyattaydım. Sağ kolumun tamamını lokal anesteziyle uyuşturdular. 2 saatlik bir ameliyatın ardından kırık parçalar uç uca getirilmiş ve vidalarla sabitlenmiş. Ben ameliyat sırasında uyanıktım tabii ama o taraftaki perde sebebiyle neler yapıldığını göremedim (ki zaten elimi oyup kesip biçerlerken izlemeyi tercih de etmezdim). O gece hastanede kaldım. Ertesi sabah alçımın yenilenmesinin ardından hastaneden çıktım. Bu arada bütün getir götür işlerini Necip yaptı. Ameliyatı ben oldum çilesini o çekti diyebilirim. Buradan kendisine tekrardan çok teşekkür ediyorum.

Ameliyattan bu yana raporluyum, evde dinleniyorum (sıkılıyorum mu desem?). Raporum ertesi hafta da devam edecek, sonrası kısmet. Pazartesi günü dikişlerim alındı. Haftaya pazartesi de alçım çıkacak, ardından fizik tedavi başlayacak. Ondan sonraki hafta da bir röntgen daha çekilerek durum kontrol edilecek, yavaş yavaş ağırlık vermeye başlayacağım elime. Tam kuvvet uygulamaya ancak altıncı haftanın sonunda başlayacağım. Neyse ki parmaklarımı hareket ettirebiliyorum, bilgisayar kullanmakta sorun olmayacak yani. Ama muhtemelen yumruk yapmak gibi bazı hareketleri tekrardan yapabilmek zaman alacak.

Birkaç fotoğraf daha ekleyeyim:

Geçici alçım (alçı kolumun iç tarafında, gerisi sargı):

Ameliyattan sonraki alçım (alçı kolumun dış tarafında, gerisi sargı):

Aynı alçı, dikişler alındıktan sonraki yeni moda sargısıyla. Bu arada sevgili görevli alçının yerini tam ayarlamadan sarmış. Birkaç saat sonra bileğimi oynattığımda kemiğime değip acıtıyordu, ben de sargıyı çıkarıp tekrar sardım. Epey dandik duruyor ama hiç değilse kolumu rahat oynatabiliyorum:

Bu da elim, dikişler alındıktan hemen sonra, alçı tekrardan takılmadan. Evet, 3 kırık olunca 2 yerden açıp yapmış cerrahlar. İşaretler de ameliyattan kalma. Elimin çeşitli yerlerindeki morluklar halen tamamen geçmiş değil:

 

Son birkaç not:

  • Ameliyat sırasında da röntgen çekilmiş ama onları hastaneden alamadım. Veri korumasından dolayı veremeyeceklerini söylediler. Kimin verilerin kimden koruyorlarsa artık? Yeni çekilecek olan röntgenleri alabilirsem onları da belki buraya eklerim.
  • Takılan vidaların çıkarılması öngörülmüyor. Terminatör gibi gezeceğim artık ortalıkta. Havaalanı güvenlik kontrollerinde ötebileceğimi hatırlatan arkadaşlara da teşekkürler J. Bakacağız duruma, olmadı rapor ve röntgenlerimle gezerim.
  • İş yerinde projemle ilgili bütün faaliyetlerim de sekteye uğradığından Türkiye’ye dönme tarihim yine bir süre ertelendi. Kabak tadı verme aşamasını çoktan geçmiştik zaten. Çok tutan dizileri abuk sabuk bahanelerle uzatırlar ya, benim olay ona benzedi artık. Düğünüme yetişmeyi planlıyorum.

Ivır zıvır , , , , , ,

Askerlik Erteleme Maceralarım – Özet

Pazar, 13 Mar 2011

Tiroit bezi problemi olup geçen sene askere giden bir arkadaşın anlattıkları üzerine 7 yıldır tiroit bezi olmadan yaşayan biri olarak gerçekten askerliğe elverişli olup olmadığımı öğrenmek istedim. Bunun için geçtiğimiz haftalarda 10 gün boyunca Türkiye’deydim. Haydarpaşa GATA’daki kontroller sonucunda sağlık kurulu 1 yıl sevk ertelemesi kararını verdi. Bu da tiroit bezi alınmış kişilerin askerliğe elverişsiz olarak kabul edildiği, ancak 1 yıl sonra beni tekrar kontrol etmek istedikleri anlamını taşıyor. Tabii burada herkesin aklına aynı soru geliyor: “Tamamen alınmış bir tiroit bezi yerine seneye kadar yenisi mi çıkmış olacak da tekrar kontrol istiyorlar?” Bu sorunun cevabı herkesin malumu. Ancak askeri hastaneler hemen ilk seferde askerliğe elverişli değildir demek istemiyorlar, sahte rapor çeteleri nedeniyle yoğurdu üfleyerek yiyorlar muhtemelen. Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre de zaten benimki gibi tiroit bezi problemlerinde ikinci seferde çürük raporunu veriyorlarmış.

Sonuç olarak aldığım bu sevk ertelemesi, Almanya maceralarımı beklenenden önce sonuçlandırmama sebep olabilir. Zira burada bulunmamın Almanya’ya ilk gelirken olmasa da şu anki başlıca sebebi dövizli askerlik için gün doldurmak idi. Bir dahaki kontrolde sağlıklı bulunup askere alınmayacağımın garantisi yok elbette, ama bunun için o zamana kadar mevzuatın değişip bu hastalığın artık askerliğe elverişlilikte bir sorun oluşturmayacağının belirtilmesi gerekiyor. Bunun ihtimali de yine sağlam kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla yok denecek kadar az. Diğer taraftan dönüşüm, diğer güzellikler bir yana, bana kariyer anlamında belki 1 sene kazandıracak.

Not: Bu yazıyı yaklaşık iki hafta önce hazırlamama rağmen biraz daha ayrıntılı anlatma hevesim nedeniyle bekletip duruyordum. Sonunda pes edip özet de olsa bir şeyler postalamak istedim siteye. En iyisi ayrıntıları yazabilirsem daha sonra yazmak olacak.

Ivır zıvır , , ,

İşini Ciddiye Almak

Pazar, 30 Oca 2011

Birkaç ay önce Karstadt’tan bir bot almıştım. Yaklaşık 1 ay kadar karda kışta giydikten sonra ilk yağmurlu havada su koyuverdi. Cidden, sağ ayak daha belirgin olmak üzere ön alt tarafından su alıyordu. Ertesi gün tekrar denedim, yine su aldı. Bot sözde özel, kesinlikle su almayan bir maddeden yapılmıştı, su almamasına rağmen hava alıp ayağın rahat etmesini sağlıyordu. Bu nedenle aldığım mağazaya geri gidip ayakkabıyı iade etmek istediğimi söyledim (ki aslında su almasa ben onu daha birkaç yıl beğenerek giyerdim, modelini falan sevmiştim, ayrıca hava alma ve rahatlık iddiaları doğruydu).

Mağazadaki yetkili kişi başta biraz mırın kırın etmesine rağmen daha sonra botu kabul etti, incelenmesi için bir yerlere göndereceğini, bu işlemin 3 – 4 hafta süreceğini, o süre içinde beklemem gerektiğini, beni gelişmelerden haberdar edeceklerini söyledi. Bu arada ayakkabının kutusunu ve bütün etiketlerini fişi ile birlikte saklamış (atmaya üşenmiş diyelim) olmam burada çok yardımcı oldu. Zaten böyle bir durumda ürünü orijinal fişi olmadan kabul etmiyorlarmış. Ama etiketlerin üzerindeki su geçirmez ifadeleri işimi kolaylaştırdı, onları göstererek hemen verebildim. Yoksa o modeldeki botlarının hepsini sattıkları için işim daha zor olabilirdi.

Neyse, buraya kadar yazdıkların zaten olağan şeyler, her yerde karşılaşılabilecek durumlar yani aslında. Ama bundan sonrası işini ciddiye alan insanların baş rolünü oynadığı bir olay.

Beklenilen üzere birkaç hafta sonra mağazadan konuyla ilgili telefon ettiler. Çok ayrıntı vermeden şikayetimin yerinde görüldüğünü ve başka bir bot vereceklerini ya da botun fiyatı kadarlık hediye çeki alabileceğimi söylediler. Ertesi günü gittiğimde durumu açıkladılar:

Şimdi bu çalışan bana botun test için bir yere gönderileceğini söylemişti ya, orası mağazanın kalite kontrol departmanıymış (bilmeyenler için Karstadt, Almanya’nın YKM benzeri zincir mağazalarından biri, birçok şehirde şubesi bulunmakta, o yüzden böyle bir departman kurabilmişler). Adamlar cidden ayakkabının su alıp almadığını test etmişler. Hem de ne test: Her bir teki 4 ayrı teste tabi tutmuşlar. Her testte su seviyesini biraz daha yükselttikleri bir kabın içinde ayakkabıyı yarım saat bekletmişler, sonucuna bakmışlar. Ayakkabı üreticisinin iddialarını da göz önünde bulundurarak ayakkabının bu testlerin tamamından su almadan geçmesi beklenirken ayakkabılar üçüncü testten itibaren su almış. Bu nedenle şikayetimi haklı bulmuşlar. Daha da ilginci bütün bu yazdıklarımı, ayakkabı ve su geçirmez etiketlerinin fotoğrafları ile birlikte rapor haline getirmişler, Nürnberg Karstadt’taki ilgili kişiye göndermişler.

İlgilenenler raporun bir kopyasını şurada bulabilirler (İsimler, imzalar ve ayakkabı fiyatını sildim).

Sonuç 1: Botun fiyatı kadarlık bir hediye çeki aldım. Hediye çekinin son kullanma tarihi olmadığı, mağazada da ileriki günlerde alacak bir şeyler bulabileceğim neredeyse kesin olduğu için bunu kabul ettim, illa parayı geri alayım gibi bir zorlamam olmadı.

Sonuç 2: İşlerini ciddiye alarak, tüketicinin isteği üzerine bu tarz şikayetlerle ilgilenen bir bölümün olması bir mağaza için çok güzel. Ama artık bu ülkedeki standart insan tipinden midir bilinmez, çok ağır ilerledi bu işlem. Bir de daha hızlı olsalar süper olacak.

Sonuç 3: Hala yeni bir bota ihtiyacım var. Bu aralar bot için artık sezon sonu olduğundan fiyatlar uygun ama güzel bir şey bulmak o kadar da kolay değil sanırım. Daha çok bakınamadık ama baktığımız yerlerde pek bir şey yok gibiydi. Artık bir süre daha emektarlar botumla idare edeceğim.

Ivır zıvır , , , , ,

Güncelleme – Ocak 2011

Pazar, 16 Oca 2011

Efendim son yazımdan bu yana yine boş durmadım. Acısıyla tatlısıyla aklımda kalanlar şöyle:

Projemin yıl sonu toplantısında uzunca bir sunum yaptım. Tia-Portal’da yaptığım geliştirmelerin otomasyon sisteminin performansına ne derece etkisi olduğunu çeşitli projeler aracılığı ile test etmiştim. Öncelikle bunu sundum. Daha sonra da geliştirilen her bir özelliğin o sırada açık bulunan herhangi bir projede kullanılıp kullanılmadığını anlamanın yöntemlerini ve bu özelliklerin projelerde nasıl aktive edilebileceklerini anlattım. Firmware tarafında çalışan ezici çoğunluk da benim Tia-Portal’da geliştirdiğim özellikleri cihazlara kazandırmak için uğraşıyorlar. Bir yıldır üzerinde çalıştığımız özelliklerin sisteme neler kattığını açıkça görebilmek onları da mutlu etti. Bir kısmı da özelliklerin aktive edilme yollarını birinci elden öğrendikleri için memnundu, bu sayede istedikleri testleri daha rahat yapabileceklerdi. Bu sunumun bana da faydası oldu. Almanya’daki ilk sunumumu Almanca olarak yapmış oldum. Projenin genelinden farklı bir konumda çalıştığım için yüzümün tanınırlığı diğer kişilere oranla daha az idi, sunum sayesinde bunu arttırdım. Ayrıca evosoft ve evoline’a projem hakkında anlatabileceğim bir şeyim olmuş oldu. Hakkımdaki olumlu izlenimlerin artmasının bir gün bana faydası olacağı inancındayım. Ayrıca sunumun bir diğer faydası ise normalde çok fazla ilgilenmediğim performans ile ilgili değerlere daha hakim olmamı sağlamasıydı.

Geçtiğimiz günlerdeki bir diğer olay da Selin, İrem ve Mertcan ile yaptığımız İtalya gezisi idi. Gezinin Roma ayağında Buğra ve Necip de zaman zaman bize eşlik etti. Şirketteki hemen herkes bu süre içinde tatile çıktığından ve belki de alışkanlıktan bu sene izin günleri açısından pek bir faydası olmasa da Noel haftasını yine tatilde geçirdik. Başlangıcı biraz sıkıntılı oldu, Milano’ya gecikmeli inince Sixt’in arabamızı başkasına vermiş olduğunu öğrendik. Uçuş numarasının daha önceden bildirilmemesi durumunda Sixt ofisleri rezervasyonda belirtmiş olduğunuz saatten sonra en fazla 1 saat içinde arabayı almanızı bekliyormuş, bunu da acı bir şekilde tecrübe ettik. Peugeot 308 sınıfı bir araç rezerve etmiştik, içine biraz zor sığdığımız bir Fiat Panda ile yetinmek durumunda kaldık. Belki İtalya şehir trafiğinde aracın küçüklüğü iyi bile oldu ama herhalde yine bir tercihte bulunacak olsam bugün de daha büyük bir aracı tercih ederdim. Geziye 25 Aralık’ta Milano’da başladık, sırasıyla Venedik, Floransa, Pisa, Siena, Roma, Pompei ve Napoli’yi gezdik, 2 Ocak’ta da Roma’da bitirdik. Şehir gezileri, en azından Avrupa içindekiler bana artık o kadar da zevk vermiyor. İlk başlarda epey hevesliydim ama artık içinde güneş, deniz ve dalıştan en az birinin olduğu tatilleri daha çok sevdiğimi fark ettim. Yine de tam o sıralarda -15 leri görmüş olan Nürnberg’de kalmaktansa sıcak denizlere inmiş olmak güzeldi.

Geziyle ilgili birkaç anı da şöyle:

  • Bir keresinde hava alanında aynı uçağa binecekken karşılaştığım Çağıl ile bu sefer de Coloseum’da karşılaştık. Bu nedenle kendisini bundan sonra beklenmedik yerlerde karşılaştığım arkadaşım olarak hatırlayacağım :).
  • Aslında Napoli ve Pompei gezinin orijinal planına dahil değildi. Daha sonradan Roma’da gezilecek yerler erken bittiğinden plana son gün dahil oldu. İyi de oldu, bu sayede içimizdeki oraya ait merakı da gidermiş olduk. Yalnız Napoli tam anlamıyla varoş bir şehir imiş, insan şehirde bulunduğu sürece kendini tam güvende hissetmiyor. 1 Ocak’ta gitmek de işin tuzu biberi oldu, açık bir pizzacı bile bulamadık, İtalya’nın pizzasıyla en ünlü şehrinde pizza yiyememiş olduk.
  • Gezinin ayarlamalarını yapan kişi olarak kendimi daha bir sorumlu hissettim. O nedenle diğer gezilerime oranla mental açıdan daha az bir rahatlama oldu. Aklım da o sırada Türkiye’de idi (sonraki paragrafta nedeni var), bu da bir etken olmuş olabilir.
  • Yılbaşına Roma’da girdik. Çok etkileyici bir havai fişek gösterisinin yanında sokaklarda da o kadar çok patlayıcı kullanıldı ki gözlerinizi kapatsanız kendinizi cephede hissedebilirdiniz.
  • Gezilerde normalde yürüyüş sırasında harita ihtiyacı olduğu zaman şu ana kadar Tomtom’u kullanıyordum ama açıkçası kendisinden çok da memnun değildim. Aklımda hep çevrimdışı Google haritalarını kullanan bir uygulama kullanmak vardı ama o zamana kadar bu işi Windows Mobile’da yapan bir uygulamanın varlığından haberdar değildim. Sonunda geziden bir gün önce böyle bir uygulamanın varlığından haberdar oldum. Ücretsiz uygulamanın adı NaviComputer, sitesi de şu. Sitede bilgisayara kurulup istenilen haritayı indirmenizi sağlayan bir uygulama da var. Uygulamada varsayılan olarak opensteetmap haritalarını indirme seçeneği açık olarak geliyor, Google gibi diğer harita siteleri için ne yapılması gerektiğini şu adresten öğrenebilirsiniz.

Bu güncellemenin son olayı maalesef pek hoş bir haber değil. Yaklaşık 1 aydır durumu çok iyi olmayan dedemi 3 Ocak’ta kaybettik. Kendisi epeydir hastaydı, bir dizi diğer problemin yanında solunum ve dolaşım sıkıntıları vardı. 20 gün kadar hastanede kaldı, ancak hastanenin çabaları da bir yere kadar yardımcı olabildi. Haberi alır almaz Denizli’ye gittim. 9 Ocak’a kadar oradaydım, sonra da tekrar Almanya’ya geri döndüm. Hastaneye giriş yapıldığı andan itibaren doktorumuz her şeye karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini söylemişti, yani beklenmedik bir son değildi bu. Yine de insan üzülüyor.

Be seferlik de bu kadar…

Bilgisayar, Ivır zıvır , , , , , , , , , , , , , , ,

Fabrika Teslim Araba Satın Almak

Cumartesi, 11 Ara 2010

Audi_2

Birkaç hafta önce teyzemlerin Audi A3’lerini fabrikasından almaya gittik. Audi’nin burada böyle bir imkanı varmış. Belli bir ücret karşılığında aracın üretildiği fabrikanın bulunduğu Audi yerleşkesine gidip müze ve fabrika gezisi yapmak, bütün gün yiyip içip sonrasında arabayı teslim almak mümkünmüş. Detaylar şu adresten okunabilir.

Bu gezi benim için birkaç şekilde aklımda kalacak. Öncelikle şirketlerin böyle bir imkan sunarak müşterinin arabasını kullandığı ilk günden itibaren arabayla bütünleşmesini sağlamaya çalışmaları epey hoşuma gitti. Arabayı teslim almadan önceki yaklaşık 45 dakikalık arabaya özel bir tanıtım da daha kullanmadan arabanın tanınmasını, özelliklerinin öğrenilmesini sağlıyor. 

s7_300Diğer bir nokta da Audi gibi bir fabrikanın üretim bandını görmüş olmam. Gezdiğimiz kısımda motor üretimi yapılmıyordu, boya kısmı da bir video ile tanıtıldı. Onun haricinde arabanın ham metal halinden nasıl olup da şekillendiğini, motor ile nasıl buluştuğunu ve tamamlandığını görme şansımız oldu. Teknolojinin muhtemelen en son imkanları kullanılarak üretim yapan makinelerin çalışmasına da yakından şahit olduk. Gerçekten o kadar cihazın birbirleriyle ve insanlarla uyumlu bir şekilde nasıl çalıştığını görmeden üretim hakkında tam anlamıyla bir fikir sahibi olmak çok zor.

devices-network-screen-1150Gezinin benim için son önemli noktası da sonunda şirkette üzerinde çalıştığımız yazılım ve donanımların kullanılıp nasıl bir sonuç çıktığını görmüş olmaktı. Genellikle çok spesifik konular üzerinde çalışıyoruz, o nedenle o kadar uç bir noktadan bakınca arkaya yaslanıp genel bir resmi hayal etmek biraz zor olabiliyor. Bu gezi o büyük resmi görmemde de yardımcı oldu. Gerçi Audi duyduğum kadarıyla o fabrikasında SIMATIC kullanmıyormuş. Benim de üzerinde çalıştığım yazılım ve donanımların büyük bir çoğunluğu daha piyasaya sunulmadı. Ancak yine de onlarla da aynı sonucun (hatta muhtemelen daha da iyisinin) ortaya çıktığını ya da çıkacağını biliyorum.

Günün birinde siz de araba satın alırken böyle bir imkana sahip olursanız bunu hiç düşünmeden kullanın derim.

Ivır zıvır , , , , , , ,

Akrabalık Terminolojisi

Pazar, 26 Eyl 2010

Hangi akrabama ne denildiğini hep unutmuşumdur. Teyze, amca falan sorun değil tabii de işler elti, bacanak gibi terimlere gelince hep afallıyorum. Birçok kişinin de benzer sorunlar yaşadığından eminim. Bu yüzden aşağıdaki akrabalık ağacını hazırladım. Ctrl + Fare tekerleği ile resmi büyütüp küçültebilirsiniz.

Bu ağaçta elti ve görümceyi göstermek mümkün olmadı. Onlar için de bu resmi azıcık modifiye edip kadın merkezli bir ağaç hazırlamak lazım. Üşenmezsem onu da eklerim yakında.

akrabalik

Not: Aslında büyütünce bozulmasın diye resmi svg olarak eklemek istemiştim ama wordpresste bu işin o kadar kolay olmadığını fark ettim. O yüzden onu da zip olarak ekledim.

Not2: Şemayı dia ile hazırladım. Alışması biraz zaman aldı ama sonunda becerebildim. İlgilenen olursa bir mail atarsanız orijinal dosyayı da gönderebilirim.

Ivır zıvır , , , , , , , , , ,

Neden Hayır Diyorum?

Cumartesi, 04 Eyl 2010

Biliyorsunuz son günlerin en çok konuşulan konusu referandum. Ben de daha sonra neden “Hayır” dediğimi hatırlamak için buraya bir şeyler karalayayım dedim. Asıl amacım kimseyi “Hayır” demeye ikna etmek değilse de bu yazıyı okuyup “Hayır” demeye karar veren olursa da bunu sadece mutlulukla karşılayabilirim.

Öncelikle birçok hayır diyen gibi benim derdim de yargı ile ilgili değiştirilmek istenen maddelerle. İktidara karşı olup çeşitli davalardan ne ile suçlandığını bilmeden aylarca mahkum olanlar, terfi etmesin diye istenilen zamanlarda haklarında yakalama emri çıkarılan, sonra anlaşma sağlanınca bir anda haklarındaki emir kaldırılan askerler ve benzeri olaylar zaten yargının fazlaca bir şekilde siyasallaştığını gösterir durumda. Bütün bu olan bitenin yanında bunların olma sıklığını arttırma olasılığı olan herhangi bir hareketi desteklemem mümkün değil. Yargıyla ilgili değişen maddelerden sonra hemen bir anda yargının geri kalanının da iktidar yanlısı tutum içine gireceğini düşünmüyorum ancak zaman içinde böyle olacağını düşünmemem için herhangi bir sebep yok. İktidarın yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu düşünmem bu şüphemi daha da arttırıyor.

Geri kalan maddelerin hatırına evet denemez mi tarzındaki bir soruya da “hayır” diyorum. Çünkü bu maddeler, iktidarın diretmesi olmasa idi zaten hiç referanduma gelmeden mecliste ezici bir çoğunlukla kabul edilecekti. Muhalefet partilerinin paketi ayırma konusundaki isteklerini iktidar olumsuz karşıladığı için bu gerçekleşemedi. Yine iktidarın diretmesi olmasaydı referanduma sunulan maddeler paketlere ayrılacak ve insanların istedikleri paketlere “evet”, diğerlerine de “hayır” demesinin yolu açılmış olacaktı. Bu da yine kendi görüşüme göre yargıyı etkileyen maddeler haricinde halkın değişikliğe büyük bir çoğunlukla “evet” demesini sağlayacaktı. O nedenle bu yöndeki değişikliklerin eninde sonunda anayasaya gireceğini düşünüyorum.

Hiç hoşuma gitmeyen başka bir durum ise iktidarın referandumu resmen pazarlama stratejileri kullanması, bir bakıma insanları koyun yerine koyması. Önce bütün “hayır” diyenleri aynı kefeye koyarak halkın nefretini kazanmış gruplara duyulan tepkiyle “evet” oyunun artması taktiğini kullandılar. Aynı zamanda “hayır” diyenler bir anda darbe yanlısı oldu onlara göre. Anayasadaki ilgili maddeyi kaldırarak darbecilerin yargılanmasının önünün açıldığı söylense de okuduklarım kadarıyla bunun hala bir kesinliği yok. Sadece bunu istedikleri yöne çekerek darbeye duyulan antipatinin “evet” oylarını arttırmasını istediler. Yine evetçilerin aralarından dini bu işe alet etmek isteyenler oldu. Sonuçta asıl amacın yargıyla ilgili kararları da geçirmek olduğu baştan belli olduğu halde diğer maddelerle insanların gözünü boyamak istediler, halen de bunu gerçekleştirmeye devam ediyorlar.

Bütün bu sebeplerden dolayı, referandumdaki oyum “Hayır” olacak. Ancak oyumu kullanabileceğim aslında halen kesin değil. Yüksek Seçim Kurulu’nun internet sitesinde İstanbul’da oy kullanmam gerektiği yazıyor. Bense tatilim boyunca İstanbul’a uğramayacağım. Yurtdışında yaşadığım için aslında giriş sırasında havaalanında oy kullanabileceğimi düşünüyordum. Halbuki bunun için konsolosluğa gidip adres kaydı yaptırmam gerekiyormuş. Daha önceden askerlik ertelemesi, pasaport uzatma gibi sebeplerden dolayı konsolosluğa birkaç sefer gitmiştim. Bu gidişlerim sırasında benden istenen belgelerin arasında Almanya’daki ikametgahım da vardı. Yani aslında Almanya’da yaşadığım çoktan belliyken ve kayıt altına alınabilecekken anlaşılan konsolosluktaki farklı sistemlerin birbirinden habersiz yürümesi nedeniyle bu zamana kadar kaydım yapılmamış. Geçenlerde askerliğimi erteletirken kaydımı da yaptırdım. Kaydımı yapan görevlinin artık havaalanında oy kullanabileceğimi söylemesine rağmen Yüksek Seçim Kurulu’na göre halen İstanbul’da oy kullanmam gerektiği yazıyor. Diğer bir sorunum uçağımın sabahın beşinde İzmir’e inecek olmasıydı ancak sonradan öğrendiğim kadarıyla sandıklar 24 saat açık oluyormuş. Gittiğimde her şekilde şansımı deneyeceğim. Oyumu kullanıp kullanamadığımı tekrar buraya yazarım.

Yazıyı güzel bir şekilde bitirelim:

Güncelleme: Oy kullanamadım. Tam da tahmin ettiğim üzere listeler güncellenmediği için sandıktaki görevliler ancak İstanbul’daki bir okulda oy kullanabileceğimi söylediler. Bunun üzerine bu sistemin çok iyi çalışmadığını, ancak onların da yapabileceği bir şey olmadığını söyleyerek valizlerimi almak üzere banda doğru yol aldım.

Ivır zıvır , ,